Enis Batur – Yeryüzü: Cehennem

e-kitap indir
Yeryüzü: Cehennem Kitap Kapağı Yeryüzü: Cehennem
Enis Batur
altkitap Yayınevi

Enis Batur, 1999-2000 dönemecinde, bir binyıl kavşağında, bu köprü üzerinde kafa yorduğu bir dizi metin üretti. Yaradılış-Tufan-Kıyamet üçgeni içinde sıkışan, sıkıştırılmak istenen Zaman’ın ademoğlunda doğurduğu korku formatları hakkında bir zincirleme-kitap doğdu oradan.
Bütünün parçaları, bir sergi kataloğunda, Hürriyet gazetesinde, Sanat Dünyamız ve Cogito dergilerinde yayımlandı – ilk kez burada günışığına çıkan “İkibin” dışında…


!!! KIRIK LİNK BİLDİRİM FORMU !!!

e-kitap indir

Ergun Kocabıyık – Bal – Ayı

e-kitap indir
Bal - Ayı Kitap Kapağı Bal - Ayı
Ergun Kocabıyık
altkitap Yayınevi

Bir kitabın yayına hazırlanma süreci, yayına hazırlayacak olan kişinin kendini bir okur olarak görmesiyle başlıyor kanımca. Daha önce pek az kişi tarafından okunmuş bir dosya, bir kitap elinize geliyor. Kitaptaki metinler daha önce başka yayın organlarında yayınlanmış, dolayısıyla okuruyla buluşmuş bile olsa, bir kitap biçiminde eline alan az sayıda insandan biri oluyorsunuz. Ayrıca diğer okuyanlardan farklı bir göreviniz de oluyor. Kitabın edisyonunu yapmak. Bu giderek okur olmaktan çıkıp, kitabın üstünde söz sahibi olan bir kişi konumuna geçmenizi sağlıyor. Değişiklikler, kitabın yapısında fikir yürütmeler, kimi zaman bir cümle üstünde yaşanan bitmez tükenmez yeni okumalar. Bütün bunları bir kitabın edisyonunun zorluklarını ya da kişiye verdiği üstünlük duygusunu anlatmak için yazmadım. Çünkü öyle kitaplar var ki, siz ne kadar kendinizi kitabın üstünde görmeye çalışırsanız çalışın, o daha ilk sayfalarında sizi kendi dünyasına, kendi kurgusuna, kendi diline hapsediyor. İşte Ergun Kocabıyık’ın kısa öyküler olarak adlandırdığımız metinlerinden oluşan Bal-Ayı isimli kitabı da böyle bir kitap.


!!! KIRIK LİNK BİLDİRİM FORMU !!!

e-kitap indir

İbrahim Yıldırım – Kumcul

e-kitap indir
Kumcul Kitap Kapağı Kumcul
İbrahim Yıldırım
altkitap Yayınevi

Edebiyat Bazen İnsanın Canını Yakar! – Murat Gülsoy
“Yıllar önceydi, köksüz bir kum bitkisi gibi savrulup duruyordum: o zamanlar benim gibi olanlara bir ad koymuştu: kumcul.”
Bu cümleyle başlıyor İbrahim Yıldırım’ın Kumcul’u. Kumcul bir karabasan, yazarının deyimiyle. Her şey bir metaforla başlıyor. Köksüz bir kum bitkisi. Bir çöl canlısı. Kum, çöl, yağmur sıkıntısı ve bekleyişi, savrulma anlatının sonuna dek giden izlekler. Üç bölümden oluşuyor bu anlatı. Yer değiştirme, yeni bir yer ve tufan…
Kafkaesk bir atmosferin içine bir anda giriyorsunuz bu anlatıda. Birinci tekil şahıstan anlatılan hikayeyi farklı açılardan okumanız / yorumlamanız olası. Fakat tüm bu okuma seçenekleri, size ister istemez yaşadığınız zamanı, yakın geçmişte yaşanmış toplumsal sorunları anımsatıyor. Sanki, her şeye, tüm geçmişe yazarın sade bir dille oluşturduğu metaforik optiğinden bir daha bakıyorsunuz. Görmek, duymak, koklamak, dokunmak istemediklerinizi şiirsel bir doku içinde okumak zorunda kalıyorsunuz.
Edebiyat her zaman eğlendirmez. Çoğu zaman insanın canını yakar. Sözcükler bazen yaralarımıza tuz tanecikleri gibi serpilir. Takmakta zorlandığımız pembe gözlüklerin camlarını çatlatır. Arkasındaki dünyanın karanlığı sızar okuduğumuz kitabın sayfalarından. Hatırlatır. Zorlar. İbrahim Yıldırım’ın bu kısa ama yoğun anlatısı okuduktan sonra zihinlerimizin kumları arasında savrulmaya devam edecek.


!!! KIRIK LİNK BİLDİRİM FORMU !!!

e-kitap indir

Handan Salta – Cağdaş Tiyatroda Aydın Sorunu

e-kitap indir
Cağdaş Tiyatroda Aydın Sorunu Kitap Kapağı Cağdaş Tiyatroda Aydın Sorunu
Handan Salta
altkitap Yayınevi

Düşünen İnsanın” Yalnızlığı
Fakiye Özsoysal
Çağdaş Tiyatroda Aydın Sorunu adlı çalışma, ‘aydın’ kimliğini değişik açılardan sorgulayan, ‘aydın’ın kendisiyle ve yaşadığı toplumla ilişkisinin boyutlarını, iç çatışmalarını konu edinen oyunları incelemekte, oyun yazarlarının, ele aldıkları bu izleği nasıl biçimlendirdiklerini, ‘aydın’ kavramına yaklaşımlarında değişen bakış açılarını, farklı dünya görüşlerinin ve toplumsal arka planlarının konuya bakışlarına olan etkisini ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda, Çek oyun yazarı Vaclav Havel ve İngiliz oyun yazarı Edward Bond’un oyunları üzerine yoğunlaşan incelemede, Türk tiyatrosunda ‘aydın’ temasını ele alan yazarların değişen bakış açıları da, Havel ve Bond’un görüşleriyle karşılaştırmalı olarak verilmekte. Melih Cevdet Anday’ın “İçerdekiler”, Oğuz Atay’ın “Oyunlarla Yaşayanlar”, Oktay Arayıcı’nın “Tanilli Dosyası” ve Behiç Ak’ın “Bina” adlı oyunlarından yola çıkılarak, yazarların konuyu ele alışlarındaki çeşitlilik de ortaya konulmakta.
Vaclav Havel’in totaliter yapıya ilişkin eleştirisi, sistemin kendisini varetmek için baskı, korkutma, dışlama, temel gereksinimlerden yoksun bırakma gibi yöntemlerle bireyi silikleştirip, önemsizleştirmesi üzerinde yoğunlaşırken, oyunlarında da, bu yapı içinde sıkışıp kalmış ‘düşünen insanın’ yalnızlığı, baskıdan kurtulmak için bireysel çabanın yetersizliği vurgulanıyor. Havel, böylesi bir sistem içinde yaşayan aydının da, dünyanın nereye gittiği, kendisinin bu yaşamın neresinde olduğu, anlamlı bir yaşam sürdürüp sürdürmediği konusunda kendisini sorgulayacak durumda olamayacağını ileri sürüyor. Oyunlarında bu görüşün yansımaları belirgin bir şekilde görülen Havel’in karşımıza çıkardığı aydınlar, sistemin yanılsama yaratan söylemine ve görüntüsüne aldanarak, dizge içinde alternatif bir yaşam tarzı geliştiremezler ve sorumluluklarını da yerine getirmekten uzaktırlar.
Edward Bond ise, ülkesinin politik yapılanmasından yola çıkarak, kapitalist düzenin işleyişine eleştiri getiriyor. Bu düzenin, insanları doğal yapılarına uygun olmayan koşullar altında ve yapay ihtiyaçlar için yaşamaya zorladığını, bunun da insanlarda şiddet duygusu yarattığını söyleyerek, karşılanmayan adalet gereksinimi karşısında bireylerin saldırganlaşmasına alternatif olarak sanatı çıkarıyor. Bond, görüşlerinde, sanatın insanca değerlerle yaşanan ve tek tek tüm bireylerin mutluluğunun amaçlandığı bir toplum yaratma işlevini taşıdığına olan inancını dile getiriyor ve bu anlamda sanatçının ya da aydının toplumsal rolünü, görevini yerine getirmesi, toplum çıkarlarından yana eleştirel bir tavır alması gerektiğini belirtiyor. Tiyatromuzdan seçilen örneklerde ise ‘aydın tavrına’ ilişkin yaklaşımlarda farklılıklar olduğu gösterilmekte. Oyunların yazıldığı dönemler ve yazarların dünya görüşleri bu farklılıkların belirmesinde bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Bu oyunlarda, kimi zaman bireysel sorunlarıyla başbaşa kalarak tüm ilgisini iç dünyasına çeviren; kimi zaman sistemle bir defa uzlaşmış, daha sonra da karşı bir tavır geliştiremeyen ya da karşı çıkışının bedelini taşıyamayacak hale getirilen; kimi zaman da yaşadığı tüm olumsuzluklara karşın ödünsüz, doğru bildiğini söylemekten geri durmayan oyun kişilerinin farklı tutumlarıyla karşılaşıyoruz.
İncelemenin sonunda, yaşanan gerçeklik karşısında eleştirel, varolanı sorgulayan, görünenin ardındakine ulaşmaya çalışan bir tutum içinde olan “düşünen insanın” ya da “aydının” tavrının, yaşadığı toplumsal gerçekliğe bağlı olarak boyut değiştirdiği vurgulanırken, yazarların konuya farklı yaklaşımlarının ardında, yaşamda kendilerini ifade etme biçimlerinin izlerini taşıdıklarına da dikkat çekiliyor.
Tiyatro alanında özellikle kuramsal açıdan Türkçe kaynakça azlığının yarattığı araştırma güçlükleri düşünüldüğünde, bu incelemenin konuyla ilgilenen tiyatro insanlarına, araştırmacılara ve kuramsal çalışmalara katkıda bulunacağı inancındayım.


!!! KIRIK LİNK BİLDİRİM FORMU !!!

e-kitap indir