Eski Türk tarihinde hükümdarlarin dogusu, efsanelere büründürülmüs ve kutsal bir olay gibi
anlatilmislardi. Hükümdarlar böyle kutsallastirilip, gökten indirilir iken; elbette ki Oguz-Kagan
gibi, bütün Türk kavminin atasi olan kutsal bir kisinin menseleri de, Tanriya ve göge
baglanacakti. Eski Türklere göre her seyi yaratan ve her varligin sahibi olan tek kutsal sey,
gökteki biricik Tanri idi. Aslinda gögün kendisi olan Tanri degildi. Çünkü gök de, yer gibi,
maddŒ birer varlik ve yüce Tanri tarafindan yaratilmis, dünyanin birer parçasi idiler. Gök, bir
tane idi ve dünyamizin üstünü, bir kubbe seklinde kapliyordu. Fakat bu kubbenin üstünde,
daha bir çok gökler vardi. Ayin günesin ve türlü yildizlar ile burçlarin dolastiklari, ayri ayri
gökler, uzayin sonsuzluklarini kendi aralarinda paylasiyorlardi. Bütün bunlarin üstünde, bir
gök daha vardi ki, bu gökte yaratici, büyük ve tek Tanri oturuyordu. Eski Türkler, gögün
katlarini üst üste koyma yolu ile saymamislardi. Fakat sonradan, biraz da dis tesirler sebebi
ile gökleri, yedi veya dokuz kat olarak tarif etmege basladilar.