"Türkiye'de Şeriat'ın Kısa Tarihi"ni, 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı'ndan sonra yazmaya başladım. Daha önce de başlayabilirdim. Çünkü gerici hareketin geçmişini, tarihi boyunca nereden güç aldığını biliyordum ve nereye kadar gidebileceğini kestiriyordum.
1980'lerin sonlarında radikal sol bir grubun önde gelenlerinden biriyle konuşurken yaptığım itiraz şöyleydi:
"Siz faşistler faşistler diyorsunuz ama önümüzdeki süreçte tehlikenin büyüğü, emperyalizmle el ele veren dinci gericilerden gelecek."
Arkadaşlar pek üstünde durmamışlardı itirazımın. Neden sonra "haklıymışsın" dediler. Benim derdim haklı olmak değildi. Aklı başında olan her kurumu, örgütü, kişiyi, topluluğu; emperyalizmle iç içe geçen bu gerici tehlikeye karşı uyarmak ve herkesle birlikte bununla mücadele etmekti.
İlk baskıda da söyledim, şimdi de söylüyorum. Emperyalizmin kucağındaki gericilikte asıl tehlike laikliğin elden gitmesi değildir. Sorun bağımsızlık sorunudur. Sorun vatan sorunudur. Bir gazeteci olarak bağımsızlığı bu kadar önemsememin nedeni, 2009 yılında ABD Başkanı Bush'un kafasına ayakkabı fırlatan Iraklı gazetecinin cezaevinden çıktıktan sonra söylediklerinde yatar. Iraklı gazeteci, "Vatan yoksa, bağımsızlık yoksa ne gazetecilik vardır ne namus vardır" diyordu.
Unutmayalım ki 1919 ayaklanmamızın adı "Bağımsızlık Savaşı"dır. Şehitlerimiz "Bağımsızlık Şehitleri"dir.
Bağımsızlık vatan demektir.