Michael Bretten – Osmanlıda Bir Köle

e-kitap indir
Osmanlıda Bir Köle: Brettenli Michael Heberer'in Anıları 1585-1588 Kitap Kapağı Osmanlıda Bir Köle: Brettenli Michael Heberer'in Anıları 1585-1588
Michael Bretten
Kitap Yayınevi
336

Almanya'nın Bretten şehrinden Michael Heberer, 1583 yılında Akdeniz'de Osmanlılara esir düştü. Yıllarca Osmanlı kadırgalarında forsa olarak kürek çekti. Esaretinin bir bölümü İstanbul'da geçti. Fidye karşılığı azatlığını kazandıktan sonra Galata ve sur içinde İstanbul'un sokaklarını keşfe çıktı. Anıları 1610'da Heidelberg'te yayınlandı. Bu anılar 393 yıl sonra, değerli Osmanlı tarihçisi Suraiya Faroqhi'nin önsözüyle okurların karşısına çıkıyor. Kadırgada forsa yaşamı, deniz savaşları, Osmanlı hamamları, Müslüman ve Rum kadınların giyimleri, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, amirallik kadırgasının denize indirilişi, limanda cayır cayır yanan bir kadırga, kentte veba salgını, Bedesten'de ticaretin zenginliği, İstanbul'un sokakları, 1811'de yıkıldığı için hiç göremediğimiz Arkadios Sütunu, günümüzün Galatasaray Lisesi'nin atası sayılabilecek olan Galata Sarayı Ocağı ve nihayet padişahın ava çıkışı... İşte Heberer'in anılarından bu av sahnesi: "Nihayet Türk Hükümdarı şahane görünümü ve görkemiyle uzakta belirdi. En önde yeniçerilerin komutanı güzel bir ata binmiş olarak geliyordu. Atın eğer takımı altın kaplamaydı ve değerli taşlarla bezenmişti, giysisi altın ve gümüş tellerle işlenmiş çiçekli bir kumaştan yapılmıştı ve başında çok güzel, bembeyaz, kocaman bir tuğ vardı. Onun peşinden belki yüz kadar yeniçeri gelmekteydi. Daha sonra üç yüksek rütbeli bey bunları izledi. Hepsi sırma işlemeli kıyafetleri ve kavuklarıyla çok haşmetli görünüyorlardı. Bunların arkasından padişah gelmekteydi. Vezirin solunda ilerliyordu. Üzerinde altın iplikle dokunmuş bir giysi vardı ve olağan üstü güzel bir ata binmişti. Eğer ve koşum takımları hiçbir ölçüye sığmayacak kadar değerliydi. Kavuğun üstündeki tuğ tıpkı siyah kırlangıçların tüylerine benziyordu. Tuğun etrafı değerli taşlarla çevriliydi. Ama hükümdar tuğu aşağıya doğru döndürmüştü. Hükümdarın yanı sıra, elli adım kadar mesafede kırk uşak koşturmaktaydı. Bunların üzerinde çok gösterişli, elişi giysiler vardı, eteklerinin her iki ucunu yukarı kıvırmışlardı. Uşaklar halkın hükümdara elli altmış adımdan fazla yaklaşamamasını sağlayarak ona yol açıyorlar, bir yandan da "sauli, sauli" [savulun, savulun] diye bağırıyorlardı...


!!! KIRIK LİNK BİLDİRİM FORMU !!!

e-kitap indir

Uzi Baram & Lynda Carroll – Osmanlı Arkeolojisi

e-kitap indir
Osmanlı Arkeolojisi Kitap Kapağı Osmanlı Arkeolojisi
Uzi Baram & Lynda Carroll
Kitap Yayınevi
298

Osmanlı İmparatorluğu, 14. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarındaki yıkılışına kadar dünyanın en büyük imparatorluklarından biriydi. Sınırları bugünkü Hırvatistandan Yemene uzanan ve Kuzey Afrika´nın büyük bir bölümünü içine alan bu İmparatorluğun, dünya tarihi üzerinde büyük bir etkisi olduğu gibi, Ortadoğu ve Balkanlar´ın tarihi ve halkları üzerinde de önemli etkileri vardı.Ama arkeologların bu bölgeye ilişkin anlattığı öykülere dayanan biri, Osmanlı İmparatorluğu´nun bir zamanlar varolduğunun zor farkına varır. Bölgenin arkeolojik öyküleri insanlığın tarihöncesi başarılarını, tarımın ve ilk yerleşimlerin doğuşunu anlatır. Bu çalışmalar sayesinde Yunan, Roma ve Bizans´ın klasik uygarlıklarının yanı sıra, Tunç Çağı´nın büyük kentleri ve Demir Çağı´nın imparatorlukları hakkında oldukça bilgi sahibiyiz. Bazı arkeologlar İslam tarihinin erken dönemlerini bile araştırdılar. Ama günümüze yaklaşıldıkça arkeolojik araştırmalar gücünü kaybeder. Ortadoğu´nun yakın geçmişine yönelen arkeolojik ilginin zayıflığı maddi kalıntıların yokluğundan değil, bir arkeolojik geçmişi oluşturan öğelere ve onların bağlantılarının ne olabileceğine ideolojik gözlüklerle bakılmasından kaynaklanır. Osmanlı dönemini, araştırmaya değer bir altın çağ olarak gören arkeologların sayısı günümüzde çok azdır. Ama artık giderek artan sayıda arkeolog, sanat tarihçisi ve tarihçi son 20 yılda Osmanlı arkeolojisinin geliştirilmesine eğilmeye başladı. Bu kitabın, Osmanlı coğrafyasının yakın geçmişinin anlaşılması için arkeolojik araştırmaların taşıdığı potansiyeli ortaya koyacağına ve daha geniş kesimlere Osmanlı İmparatorluğu arkeolojisini tanıtacağına inanıyoruz.


!!! KIRIK LİNK BİLDİRİM FORMU !!!

e-kitap indir

Philippe du Fresne-Canaye – Fresne-Canaye Seyahatnamesi 1573

e-kitap indir
Fresne-Canaye Seyahatnamesi 1573 Kitap Kapağı Fresne-Canaye Seyahatnamesi 1573
Philippe du Fresne-Canaye
Kitap Yayınevi
168

Fresne Canaye Seyahatnamesi ilk kez 1625’te bir seyahat anlatıları derlemesinde yer aldı. Tüccar ve hukukçu yetiştirmiş Parisli bir aileden gelen Philippe du Fresne 1551’de doğmuştu. Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi Noailles’in maiyetine girerek , onlarla birlikte İstanbul’a geldi.Burada her fırsatta halkın arasına karışan Canaye’nin İstanbul’da gördüklerini, yaşadığı ilginç olayları günü gününe not ettiği, Venedik’e döndükten sonra yazdığı anlaşılıyor. Seyahatnamesinde, Ragusa’dan başlayıp İstanbul’a giden yol üzerinde karşılaştığı halkları titizlikle inceleyen Canaye, Bulgar kadınlarının saç biçimini, Pera sokaklarında dolaşanların giysilerini bile betimliyor. Konuk olduğu bir Rum düğününü, bir sünnet düğününü, esir pazarını, bayram şenliklerini, padişahın elini öpme törenini onun gözünden öğreniyoruz.Yapıtının değişik yerlerinde Edirne pazarı, Asya kıyıları kültürü gibi ticaret tarihiyle ilgili bilgilere de rastlıyoruz. Çok ilginç bir tarihte, hemen hemen İnebahtı bozgunundan iki yıl sonra, Türkiye’ye gitme şansını elde eden Canaye, Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın yeniden yapılanma çalışmalarını da izliyor. Osmanlı ordusunun disiplini ve padişahın elindeki uçsuz bucaksız kaynaklar onu şaşkına döndürüyor. Hıristiyan kökenli vezirlerin Osmanlı İmparatorluğu’nu akıllıca yönettiğine tanık oluyor. Ancak, “Türklerin sertliğine” çok kızıyor, karılarını özel hapishanelere koyan, yabanıl hayvanlarını ise sokaklara başıboş bırakan insanları anlamıyor. Ne var ki, bütün bunlar onun Türklerde bulunan birçok iyi niteliği görmesini engellemiyor ve bu niteliklerin başında da, Hıristiyanlara özgü olduğu ileri sürülen bir erdem geliyor: Tanrı sevgisi.


!!! KIRIK LİNK BİLDİRİM FORMU !!!

e-kitap indir

Dror Ze’evi – Müslüman Osmanlı Toplumunda Arzu ve Aşk (1500-1900)

e-kitap indir
Müslüman Osmanlı Toplumunda Arzu ve Aşk (1500-1900) Kitap Kapağı Müslüman Osmanlı Toplumunda Arzu ve Aşk (1500-1900)
Dror Ze'evi
Kitap Yayınevi
240

Büyük Evlenme adlı oyunun eğlenceli bir yerinde, ince dümenleri her zamanki gibi ters giden Karagöz, kendisinin damat olacağı bir düğün tertiplemek isteyen bir grup kadınla karşılaşır. Muhataplarını tanımayan kadınlar, ona Karagöz hakkında ayrıntılar sorarlar. Kadınları bu düğünden caydırmaya çalışan Karagöz, "O hırsızdır" der. Kadınlar "Biz de hırsızız" diye cevap verirler. Karagöz, "Her gece Beyoğlu'nda gezer" der. Kadınlar "Aman ne iyi, biz de gezeriz" diye karşılık verirler. "Hamamdan çıkmaz." "Aa, demek ki temiz adam." Çileden çıkan Karagöz sonunda, "Mahbûb-dosttur" [Oğlancıdır] der. Kadınlar "Biz de zen-dostuz" [Biz de seviciyiz] deyince şaşkınlıktan Karagöz'ün ağzı açık kalır. Modern öncesi Ortadoğu'daki cinsel söylem, bu Karagöz oyununda da görüldüğü gibi, şaşırtıcı derecede açık sözlüydü. 19. ve 20. yüzyılın cinsel söyleminden çok günümüzün Sex and the City ya da Will and Grace adlı televizyon dizilerine daha yakındı, ancak önemli bir farkla: Bu söylemin bir kısmı kadınların ihtiyaçlarına ve cinsel tercihlerine göre düzenlenmiş olsa da, tekil biçimde erkeklerin sesini yansıtıyordu. Cinsel söylem erkeklerin ve kadınların çok çeşitli cinsel tercihleriyle de uyumluydu. Yelpaze muhakkak ki din ve toplumsal kurallarla kısıtlanmıştı, ancak bu tercihlerin çok azı doğuştan kusurlu görülüyordu. Gölge oyununun ilk dönem örneklerinin ortaya koyduğu gibi, cinsellikten utanma gibi bir duygu da yoktu. Ancak kitapta incelenen çeşitli nedenlerle bu söylem bir değişim geçirdi. Söylemi cinsel açıdan uygun görülmeyen her unsurdan arındırmak için 19. yüzyılda koca bir kültürel susturma mekanizması harekete geçirildi. Ancak bu, basitçe tepeden inme bir hareket değildi. Devlet susturma konusunda kendi payına düşeni yapsa da, kendi kendini sansürleyen yayıncılar, yazarlar, tüketiciler, hayalciler ve ulemadan oluşan küçük güç odakları da elbirliğiyle cinsel söylemi susturup adeta yok olma noktasına getirmişlerdi. 20. yüzyıla girildiğinde dönüşüm tamamlanmış, Ortadoğu kültüründe cinselliğin üzerine bir suskunluk perdesi inmişti. Profesör Ze'evi'nin An Ottoman Century: The District of Jerusalem in the 1600s (Osmanlı Yüzyılı, 1600'lerde Kudüs Bölgesi) adlı bir eseri var.Tanıtım Yazısı'ndan


!!! KIRIK LİNK BİLDİRİM FORMU !!!

e-kitap indir