Doğu Batı Yayınları
143
Soren Kierkegaard; şu Danimarkalı filozof, varoluşçuluğun babası... Kierkegaard’a göre umutsuzluk evrenseldir, çünkü insan sonluluktan sonsuzluğa geçişi umutsuzluk yoluyla gerçekleştirir. Umutsuzluk kaçınılmazdır, onu bir an olsun yabana atamayız. Benliğin iflah olmaz hastalıklarına karşılık umut üzerine topyekûn iyimser bir felsefe geliştirmek ruhumuza yapılabilecek en ağır saldırılardan biridir. Bir mustarip kötü bir teselliyle avutulabilir mi? Umut üzerine gerekli-gereksiz sarfedilen sözler ölümcül bir hastanın yanında yapılan gaflara benzeyecektir ve pek az teskin edicidir! Oysa umudunu sonuna kadar tüketmiş bir ruh hali gerçeği kavramak adına daha doğru bir adım atmış olur. Umutsuzluk kaçınılmazdır, insanın karşıtların bir sentezi olmasının, daha doğrusu diyalektik bir varlık oluşunun gereğidir. Sonlu varlığı ile sonsuz varlığı arasına sıkışan insan “kendi olma” sürecini umutsuzluk içinde yaşar.
Kierkegaard için umutsuzluk ölümcül hastalıktır. “Bu hastalıktan ölünmesinden veya bu hastalığın fiziksel ölümle sona ermesinden çok, bu hastalığın işkencesi, can çekişen ama ölemeden ölümle savaşan kişi gibi ölememektedir, sürekli bir can çekişme hali içindedir.” “Ölümcül hastalık dar anlamda kendisinden sonra hiçbir şey bırakmadan ölüme giden bir hastalık demektir. Ve umutsuzluk budur.” Umutsuzluğun özü yaşamın hiçbir şey olmamasıdır.
Kierkegaard bir dinin çerçevesi içinde yapıtlar üretmesine karşılık aynı zamanda insanoğlunun en temel sorunlarını ortaya koyar. Kierkegaard birden ve doğrudan varoluş gizeminin içine dalar. Hegel’de en üst noktasına ulaşan akıl ve sistem felsefesine karşı bireyin varoluşunun akıldışılığını, paradoksunu açığa serer.