Ayrıntı Yayınları
Artık, coğrafi olmaktan çok ideolojik bir kavram olan Batı, neredeyse bütün ülkelerin gözlerini diktiği “büyülü bir merkez” konumunda. Kalkınma adına önerdiği sanayileşme, bürokratikleşme ve tekniğin sınırsız kullanımı itirazsız kabulleniliyor; yaşam tarzına dönüşen “tüketim” insanların tek amacı sayılıyor.Serge Latouche ise bu büyüden kendini kurtararak dünyanın Batılılaşması ile birlikte yaşam tarzlarının birörnekleştiğini, düş gücünün standartlaştığını, kültürün yerini kalkınmanın aldığını söylüyor ve bu sürecin tehlikelerine dikkat çekiyor. Ona göre Batı merkezli haberler, gösteriler, modalar, ahlaki değerler, siyasal yasalar, kitle iletişim araçlarıyla bir anda bütün dünyayı abluka altına alıyor; ekonomi-politik, “dinler dışı bir din” haline gelerek sınırsız üretim, başarı ve tüketim hırsı bütün dünyaya pompalanıyor; evrensellik adına insanların yüzyıllardır edindikleri kültürel kimlikler yok ediliyor; gerçek anlamda “çoğul insanlık arayışı” giderek totaliterleşen Batı yüzünden tehlikeye giriyor.Latouche bu tehlikeye karşı bize “kısır bir içe kapanışa başvurmadan, dünyadaki büyük gelişmelere de kör kalmadan, gerçek anlamda farklı kültürel kimliklerden oluşan çoğul bir evrensellikten yana olma” çağrısı yapıyor. “Türkiye son yıllarda “kapalı toplum” özelliklerinin sınırlayıcılıklarını ve kasvetini kırarak dünyayla daha içli dışlı olmaya başladı. Şimdilerde müthiş bir tüketim ve imaj patlaması yaşanıyor. Ve bu “gelişme” olarak adlandırılıyor. Oysa nicedir kimi batılı yazarlar bu sürecin sonucu olan bireycilik, yaşamın her alanının metalaşması gibi tehlikelere dikkat çekiyorlar. Ve varılan yerin “demokratik yalnızlık” gibi Türkiye’de henüz telaffuz edilmeyen bir “son” olduğunu belirtiyorlar. Bu açıdan neye maruz kaldığımızı anlamak için vazgeçilmez kitaplar...”Refik Durbaş / Sabah