İş Bankası Kültür Yayınları
344
eKitap Arşivi – Ücretsiz PDF E-Kitap İndir
Yalnızca PDF e-kitapların paylaşıldığı Ücretsiz bir ekitap arşividir.
Yeniden yaz senaryoyu. Yasa önüne ulaştır onları bir kez.
Yol açılsın, son anda yetişip gelsin oğlan;
Happy and'le ödüllensin kovalamaca oyunu tazıyla tavşanın.
Biliyoruz Valentino olamaz herkes;
Marilyn'den güzeli doğmayacak bir daha.
Ne çıkar! Tanrı imgesiyiz şu birkaç saat..."
Güneşdil, Nietzsche ve Rilke, Rimbaud ve Shakespeare'i Türkçe konuşturan, kırk yıldır şiir yazan ama ender yayımlayan bir ustanın, Can Akkor'un kitaplaşan ilk şiir toplamı.
Onun şiiri, insan olma serüvenimizi, acıları ve cışkularıyla yüklenen, bizi bize gösteren bir deniz feneri...
… Kahramanımız bir gün dağa tırmanmak için sisli bir havada yola çıkmıştır. Ormanda tesadüfen bir kappa ile karşılaşır ve onu kovalamaya başlar. Tam yakalayacağı sırada derin bir çukura yuvarlanır ve bayılır. Kendine gelip gözlerini açtığında Kappalar Ülkesi'ndedir. Özel bir yasayla kendisine vatandaşlık hakkı verilir. Kappa dilini öğrenir ve orada yaşamaya başlar. Kappalar Ülkesi'ndeki pek çok gelenek insanların dünyasından farklıdır…
Kappa, Japonca sözlüklerdeki tanımına göre bu ülkenin nehirlerinde yaşayan, el ve ayakları perdeli, kafalarının üst kısmı tabak gibi düz, hayali varlıklardır.
Akutagava bu hikâyesinde, idealindeki dünya ile gerçek dünya arasındaki farkı hicve başvurarak anlatır. Değinmediği siyasal, toplumsal ve psikolojik sorun yok gibidir. Yapıtta toplumsal değerlerin göreceli oluşu, savaşın anlamsızlığı, kapitalizmin acımasızlığı, ekonomik sömürü, işçi kıyımları, kadın-erkek ilişkilerinin çarpıklığı, sanatçıların kibri, aydınların yalnızlığı, sansürlerin saçmalığı, ailevi ilişkilerdeki duygusal sömürü dile getirilmekte; din, edebiyat, parapsikoloji, basın-yayın gibi pek çok konu birbiri ardınca ilginç olaylar silsilesi içinde ele alınmaktadır.
Kappa yazılalı 83 yıl geçmiştir, fakat günümüz insanı hâlâ kendisini ve kendi sorunlarını Kappa'nın satırları arasında görebilir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde İstanbul, birçok Batı Avrupa toplumunun 20. yüzyıl öncesindeki demografik özelliklerine sahipti. Doğurganlık oranı kırsal kesimin üçte biri, evlenme yaşı kırsal kesimden yaklaşık on yıl geçti. 1920'lere kadar İslam imparatorluğunun başkenti olan bir şehirde bu nasıl mümkün olabiliyordu?
Alan Duben ve Cem Behar, 1880-1940 döneminin İstanbul'unu ve İstanbullusunu evlilik, aile ve doğurganlık ilişkileri açısından ele alıyor; ulaştıkları rakamların işaret ettiği sosyal ve kültürel olayların güçlü değişimleri yansıttığını ortaya koyuyorlar. İstanbul Haneleri aile ve ev hayatı, toplumda kadının ve erkeğin yeri, aile hayatının Batılılaşması, evliliğin temellerinde yaşanan değişim, kuşak çatışması, doğum kontrolüne karşı sergilenen tutum ve uygulanan metotlar ile gündelik aile hayatına ilişkin daha birçok sosyal ve kültürel konuyu inceliyor. Yazarlara göre, aile, evlilik, kadın, çocuk ve gündelik hayat konusundaki düzen, 1840-1920 arasında yaşanan büyük siyasal ve kültürel dönüşümün odak noktası olmuştur. Ailede yaşanan değişim ve krizler, yeni bir uygarlık dünyasına geçişten kaynaklanan geniş çaplı dönüşüm krizinin bir uzantısıdır.
19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında Batı Avrupa, Balkanlar ve Asya'dan gelen etkilerin karıştığı bir alan ve uygarlıkların buluşma noktası konumundaki İstanbul'u, bütün toplumun kimliğini yeniden şekillendiren sosyal ve kültürel değişimlerin sahnesi olarak değerlendiren Duben ve Behar'ın edebiyat eserlerinden gazete yazılarına, bireysel tanıklıklardan mahkeme kayıtlarına uzanan kapsamlı kaynakçası okuyucuya sağlam bir bilimsel perspektifin yanında ilginç ve sürükleyici bir öykü de sunuyor.