Yazarın Kendi Yayını
248
İnsanların içerisinde yaşadıkları düzene para, tüketim, içgüdüsel ve maddî saikler, burjuva, kapitalizm, ferdî mülkiyet ve sınıfsal sömürü egemen olmuşken; insanî ilişkiler, birbirine pençe atan ve gözü kapalı olanın aldatılıp dolandırıldığı vahşîler topluluğu ilişkileri iken, "aşk ve iman"ın çağırdığı insan cevherinin manevî tekâmülüne ve "yüce değerlere inanıp tapma" demek olan "muvahhitliğe" nasıl inanılabilir? Serbest pazar ve kapitalizm sistemi öyle bir sistemdir ki herkes sabahtan akşama kadar koşuşturmak ve akşamdan sabaha kadar da rüyasında para görmek zorundadır; aksi takdirde yaşama hakkından mahrum kalır. Peki, bu durumda insan cevherinin özgürlüğü ne oluyor? Sınıfsal çelişki, çıkarcılık, hak yeme ve bütün insanî değerlerin ayaklar altına alındığı ve para gücünün hakim olduğu bir düzende demokrasiden, siyasal ve düşünsel özgürlükten nasıl söz edilebilir? Demokrasi ve kapitalizm!... Bu ikisi nasıl bir arada olabilir?
Ancak insanların birbirlerinin hakkını yemesini, çıkarcılığı ve haksızlığı gizlemek için yalancı bir demokrasi maskesi yaparsak, o zaman bir arada bulunabilir bunlar. Bu ise demokrasinin en pis aldatması, düzenbazlığı ve en büyük belasıdır. Böyle bir düzende insanların özgür olduklarını hissetmeleri mümkündür. Ama bu, yalancı bir histir. Böylesi toplumlarda bütün bireylerin özgürce oy vermeleri mümkündür; ama onların oylarını önceden sandıklarına atan kapitalizmdir. Çünkü herkesin istediği şekilde koşmasının serbest olduğu açık bir oyun alanında şüphesiz ancak binekleri olan kimseler birinci gelebilir, koşuyu önde bitirebilirler. Yayalar ise bu özgürlükten ve bu siyasal hakların eşitliğinden her zaman mahrum kalırlar.